Yeşilçam Evi

Yeşilçam Paylaşım => Yeşilçam Köşesi => Konuyu başlatan: Ortegalex - 04 Nisan 2013, 15:59:31

Başlık: Turgut'lar Ölür, Baki Kalan Kötülüktür
Gönderen: Ortegalex - 04 Nisan 2013, 15:59:31
Turgut Özatay, Yeşilçam`ın kanatlı kötü kaplanlarından biriydi. Değişen konjonktür, kötülüğü de daha basite ve daha erdemsiz marazileşmeye itince Türk sinemasında kendisine göre `kötü` rol kalmamıştı. Bayrağı Nuri Alço`lara, ardından Tecavüzcü Coşkun`lara verdi. Ve bir yaz günü, unutulmuş eski resimlerinin arasında, Yeşilçam`ın kurduğu Kötülük İmparatorluğu`nun devrik kralı olarak yaşama gözünü yumdu



Aziz Augustinus`iyiden yoksun olmak` gibi kısacık bir cümle ile tanımlıyor kötülüğü. Hayatın hayale mi, yoksa hayalin hayata mı yansımasıdır bilinmez, sinema bir şekilde iyiliğin, kötülüğün, güzelliğin ve çirkinliğin gerçekliğini sembollerle yıkıyor perdeye. Dramanın keşfiyle beraber belki iyilikten önce keşfedilmiş kötü karakterler. TDK sözlükleri her ne kadar `gerekli niteliklere sahip olmayan, istenilmeyen, hoşa gitmeyen ve zarar verecek olan davranış veya söz` diye tanımlasa da kötülüğü, felsefi terminoloji `en pratik anlatımıyla, düşünen, duyan ve hisseden varlıkların incitilmesi`dir diyor. Dolayısıyla her mutlu temayı sarsacak, izleyiciyi biraz heyecana, biraz acıma hissine gark edecek, genellikle sonunda da mutlak bir mağlubiyet ile gönüllere mentollü hulyalar üfleyecek dozda kötülük, her drama eserinin vazgeçilmez bir parçasıdır... Yeşilçam`ın, başlangıç yıllarında çokça başvurduğu adaptasyon eserlerinde kötülüğü temsil eden karakterlere pek yer vermemesinin sebebi, hem bu rolleri oynayabilecek oyuncu sayısının azlığı hem de kötü karakteri temsil etmenin gerçek yaşamda karşılaşacağı zorluklardı. Türk insanının sinemayı gündelik yaşamına kabulüyle birlikte, yaşamın perdedeki uzantıları da dengelenerek çoğalmaya başladı. Ahmet Tarık Tekçe, Erol Taş, Hüseyin Peyda, Turgut Özatay, Hüseyin Baradan, Bilal İnci, Kazım Kartal, Hayati Hamzaoğlu, Kuzey Vargın, Atilla Ergün, nihayet Nuri Alço ve Tecavüzcü Coşkun... Yaşadıkları dönemin film diline ve sosyo–kültürel yaşama paralel olarak kötülüğü kuşanan, her biri diğerinden daha yetenekli, hatta evrensel çapta sinema oyuncuları. Bu oyuncular yıllarca belki de Yeşilçam`ın basmakalıp ve oyuncuların karakter derinliğini umursamayan tarzından dolayı, rollerine soyundukları kötülüğü gerçek yaşama da taşımak zorunda olduklarından, sadece perdede değil, gerçek dünyada da kötülüğün sonuçlarına katlanmak durumunda kalmışlar. Yeşilçam filmlerinin ekserisinde iyilik kadar kötülük de mutlaktır ve sarsılmaz bir katılığa sahiptir. Ve ne kadar karton olsa da, sinema sanatı açısından çok inandırıcı ve gerçekçi bulunmasa da bu tür karakterlerin üzerine `cuk` oturduğu isimler vardır. Babacan `baba` rolüne Hulusi Kentmen, `ana` rolüne Neriman Köksal ve Aliye Rona, meyhaneci`ye Arap Celal, bakkal`a Osman Alyanak ve Nubar Terziyan vb... Bir dönemin çocuk yüzlü jönlerinin inadına (Göksel Arsoy, Cüneyt Arkın, İzzet Günay) kötüler de, sıradan olmayacak, tersine duruşuyla, bakışıyla, su içişi, lokmayı ısırışıyla bile izleyiciyi `irite` edecek tipler olacaktı. Okuyucunun zihninde hemen canlanacak Erol Taş tiplemesinin farkındayım. O, dudağından ağzına sarkan pos bıyıklarıyla ısırdığı kocaman budu, dirseğinin üzerinden yükseltip, çenesinden açık bağrına sızan şarap testisiyle, kötü nasıl olur, diye tüm sinema tarihine ders verircesine rolünü oynamıştır. Ancak dediğimiz gibi Türk sinemasının en büyük zaafı olan, karakterleri yakına çekip izleyiciye tanıtma kaygısının olmaması, sinema seyircisinin sadece iyiye muhabbet duymasına sebep olmuş ve `kötülük`, kendilerini perdede temsil eden oyuncunun üzerinde bir daha asla sökülemeyecek bir `dövme` olarak kalmıştır. Olay meşhurdur, bir filmin galasından çıkan Erol Taş, kendisini yuhalayıp, taşlayan çocuklara, `Atın atın, bana taş değil ekmek atıyorsunuz` demiştir. Ünlü `kötü` oyunculardan Süheyl Eğriboz`un bir röportajında şöyle dediğini okumuştum: `Bizimle çalışmak jönlerin avantasıdır, yararınadır. Çünkü biz jöne katkıda bulunuruz. Biz jönlerden bir şey beklemeyiz, jönler bizden beklerler. Mesela Cüneyt`i ele alalım, benim en fazla çalıştığım jönlerden biri. Cüneyt ne yapar, elini uzatır, yumruk atmak için. Pencereden dışarı uçan biziz, attan düşen biziz. Kendisi acaba bir kere pencereden uçmuş mu? Ondan sonra helal olsun diyorlar Cüneyt`e. Bir yumruk vurdu, adamı pencereden çıkarttı dışarıya. Gel bir de sen pencereden çıkanı sor bakalım.` Eğriboz belki de farkında olmadan, Dante`nin `Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında birtakım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği güç oranında erdeme yaklaşmış olur.` fikrini anlatmak istemektedir... Turgut Özatay da, Türk sinemasının her `kötü rol oyuncusu`nun kaderini paylaşmıştır. Yeşilçam yönetmenlerinin kötülük karakterini tam olarak izleyiciye anlatamamasının sıkıntısının doğal uzantısı olarak, yaşamlarında hep `kötü yüzüyle` anılmış, perdede yaptıklarının sadece `rol` olduğunu izleyiciye bir türlü anlatamamıştır. Türk izleyicisi kötülüğü bu oyuncuların doğasında olduğunu düşünerek, onları her gördüğü yerde pek de iyi olmayan gözlerle süzmüş, normal yaşamda kendilerine sıcaklık göstermemiştir. Sinema yaşamının ilk filminde (Kahraman Denizciler) iyi karakterli bir rolü canlandıran Özatay, zamanla Türk filmlerinin aranan `kötü` oyuncusu olmuş ve bu `kötülük` onu bir süre sonra, `Türk sinemasının en fazla film çeken yardımcı oyuncusu` rekorunun sahibi yapmıştır. Yaşamının son döneminde, koltuğunun altında sıkıştırdığı meslek albümüyle ilgili–ilgisiz herkesin kapısını çalıp, yakında düzenleyeceği jübile için yardım talep eden Özatay, oynadığı filmin sayısını kendisi de bilmiyordu. Ve ne acı ki, sonu birçok Yeşilçam sanatçısına benzedi. İzbe bir köşede, vefasızlıktan şikayet ederek ve sessizce yaşama veda etti. Tıpkı Yadigar Ejder, Macit Flordun ve benzerleri gibi... Konfiçyüs, `Kaplana kanat takılırsa, yapmayacağı kötülür yoktur.` der. Turgut Özatay, Yeşilçam`ın kanatlı kötü kaplanlarından biriydi. Değişen konjonktör, kötülüğü de daha basite ve daha erdemsiz marazileşmeye itince Türk sinemasında kendisine göre `kötü` rol kalmamıştı. Bayrağı Nuri Alço`lara, ardından Tecavüzcü Coşkun`lara verdi. Ve bir yaz günü, unutulmuş eski resimlerinin arasında, Yeşilçam`ın kurduğu `Kötülük İmparatorluğu`nun devrik kralı olarak hayata gözünü yumdu. Allah taksiratını affetsin!
Başlık: Ynt: Turgut'lar Ölür, Baki Kalan Kötülüktür
Gönderen: sundance7 - 23 Nisan 2013, 20:53:46
Aykut, bu bölüm o kadar güzel olmuş ki...Zaman buldukça hepsini büyük bir zevkle okumak niyetindeyim :)...Bu yazıları derleyip yanı başımıza getirdiğin için çok teşekkürler kardeşim :)
Başlık: Ynt: Turgut'lar Ölür, Baki Kalan Kötülüktür
Gönderen: rüştü - 29 Haziran 2013, 17:39:28
Sundance 7 arkadaşımız çok doğru söylemiş.Yeşilçam hakkında merak edip, hatta araştırmalarımıza rağmen ulaşamadığımız çok değerli bilgilere sahip oluyoruz.Katkısı olan tüm arkadaşlara teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Turgut'lar Ölür, Baki Kalan Kötülüktür
Gönderen: ZeuS - 16 Kasım 2016, 12:58:41
Emeğinize Sağlık Teşekkürler...
Başlık: Ynt: Turgut'lar Ölür, Baki Kalan Kötülüktür
Gönderen: genç_dede - 13 Ağustos 2018, 17:28:03
Eline sağlık üstat..